Hıv korkusu( aıds takıntısı) nedeniyle pek çok insan hastanelerde onlarca kez test yaptırmaktadır. Test yaptıran insanların çoğunluğu hıv testisten negatif çıktığı halde testi onlarca kez tekrarlamakta çıkan sonuçtan kısa bir süre sonra testi tekrarlama ihtiyacı hissetmektedir. Bu kişilerin iç sesi testin yanlış olduğu, aslında aıds olduğunu söyler, testin sonucunu aldıklarında çok kısa bir süre rahatlama hissederler. Bir süre sonra iç sesleri tekrar aynı şeyi söylemeye başlar, testin doğru olmadığını, laboratuvarda başka bir testle karışmış olabileceğini, hastanenin bu konuda gerekli aletlere sahip olmadığını vs gibi onlarca nedenden dolayı tekrar test yapma ihtiyacı hissederler. Daha teşekküllü, daha ayrıntılı test yapabilecekleri başka yerler ararlar. Bazen de hep aynı yerde yaptırırlar ama bir sebepten doktora, testin sonucuna güvenmezler. İç sesleri hep aynı şeyi söyler ‘hiv miyim?’
Hıv korkusu, tekrar tekrar test yaptırma hastalığı obsesif kompulsif bozukluk yani saplantı-zorlantı hastalığıdır. Bu kişiler çoğunlukla korunmasız bir şekilde hayat kadınlarıyla beraber olmuş kişilerdir. Bu birliktelik nadiren ilk cinsel deneyimleridir. Cinsel birliktelik yaşadıkları kişilerin aıds olma olasılığı gelir ilk olarak zihinlerine, sonrasında şayet kadın aıds ise cinsel birliktelik esnasında bana da bulaştı, ben de aıds oldum korkusu başlar. Obsesif kompulsif bozuklukta zihne bir düşünce gelir, aıds fobisi bu anlamda temizlik takıntısıyla benzer özellikler gösterir. Kişi zihnine gelen kirlilik duygusuyla sürekli ellerini yıkama ihtiyacı hisseder. Bu hastalar günde yüzlerce kez ellerini yıkarlar ama bir türlü ellerinin temiz olduğuna kendilerini inandıramazlar. Hıv fobisi yaşayanlarda da benzer bir durum vardır. Kişi sürekli test yaptırma davranışını tekrarlar ancak bir türlü sonucun negatif olduğuna inanmaz.
Hıv korkusu yaşayan kişilerde temel olarak gördüğüm korkulardan birisi de ailelerine özellikle eşlerine Aıds bulaştıracakları korkusudur. Bu sebepten eşleriyle cinsel olarak birlikte olmak istemezler. Eşleriyle beraber çocuklarına ve ailenin diğer üyelerine de benzer duyguları vardır, ya hıv onlara da bulaşırsa diye korkarlar. Bir süre sonra bu kişiler etraflarındaki insanlardan, ailelerinden uzaklaşmaya ve kendi hallerinde yaşamaya başlarlar. Sessizleşirler ve içlerine kapanırlar. Hıv korkusu yaşayan kişiler zaten çoğunlukla çocukluklarında uslu çocuk olarak bilinen, kendi haline yaşayan, sessiz ve içine kapanık kapanık kişilerdir.
Hıv belirtileri; Yüksek ateş, boğaz ağrısı, deride kızarıklık ve döküntülerdir. Hıv fobisi olan kişiler internetten araştırdıkları bu belirtileri bir süre sonra hissetmeye başlarlar. Kişi bu belirtileri okuduğunda bunları yaşayabilirim diye düşünür, bir süre sonra da bunları gerçekten gözlemlemeye ve yaşamaya başlar. Bu şuna benzer bir ilacı içtiğinizde yan etkilerini okursunuz, okuduğunuz yan etkileri bir süre sonra hissetmeye başlarsınız. Aslında yan etkiler nadir görülen çoğu kişide de hiç görülmeyen etkiler olmasına rağmen beyniniz size okuduğunuz şeyi yaşatır. Hatta çoğu insanın ilacı kullandıktan sonra yan etkilerini okumamasının sebebi budur.
Hıv bulaşma ihtimali korunmasız vajinal ilişkide iki binde bir ihtimaldir. Hıv maksimum 90 gün içinde anlaşılabilecek bir hastalıktır bu süre Elisa testi için geçerlidir. Diğer testler içinse; combo için 28 gün, son jenerasyon combo için 14 gün yeterlidir. Hıv fobisi olan kişilerdeki problem bu süre içerisinde olur genellikle, örneğin combo testi yaptıran birisi 3 gün sonra tekrar aynı testi yaptırır. Çoğu zaman bir testin sonucu alınmadan diğer test yaptırılır.
Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu(takıntı hastalığı)çocuğun iki ile dört yaş arasında gelişimde oluşan problemlerden kaynaklanan bir hastalıktır. Yani Freud’un anal dönem fiksasyonu dediği döneme tekabül etmektedir. Bu dönemde çocuk hareketlenmeye başlar, fiziksel olarak kendi başına buyruk hareketler yapar, çocuk için bu dönemde temel duygu haz’dır. Çocuk yemeği döke saça yemek ister, istediği saatte uyumak ister, tuvaletini istediği yere yapmak ister. Çocuğun bu dönemde gerçelikle bağlantısı azdır. Yapmak istediği her şeyi yapmak istediği zamanda yapmak ister. Ebeveynler ise çocuğu gerçekliğe çekmek, sosyal hayata uyumlu hale getirmek için bazen sözel, bazen davranışlar yaptırımlarda bulunur. Örneğin, çocuk sofrada yemek yemek istemediğinde anne televizyonun karşısında çocuğun yemek yiyemeyeceğini söyler. Bu normal ve sağlıklı olan süreçtir, ancak obsesif kişilerde çocuğunla çocuk ve kural koyan ebeveynleri arasında çatışma çok yüksektir. Çocuk kurallara uymamak için direndikçe ebeveyn daha ezici ve yıkıcı olur. Bu çocuklardan bazıları saldırgan ve kontrolcü olan ebeveyne uyum sağlayıp direnmekten vazgeçerken bazıları da daha saldırgan ve çatışmalı bir ilişkiyi sürdürürler. Aıds fobisi olan kişiler daha çok sindirilmiş, sessiz ve kurallara uyum sağlayan kişilerdir. Bu kişiler sosyal hayatlarında daha pasif direnişler sergileyen kişilerdir. Yapmak istemedikleri şeyleri çoğunlukla yapacağını söyleyen ama yapmayan, işleri uzatan yani çoğunlukla diğerlerine hayır diyemeyen, uyumlu nazik ancak kontrolcü ve pasif hayırcılardır.
Bu dönemin temelde aşılması gereken bir kaç özelliği vardır, ikili duygu(hem seviyorum-hem nefret ediyorum), kuşku, güvensizlik, kendi başına buyrukluktur. Aıds korkusu yaşayan kişilerdeki temel duygu kuşku ve güvensizliktir. Kuşku beraber oldukları hayat kadının ölümcül bir hastalık taşıdığına dair bir kuşku iken güvensizlik süreçte bu hastalığın kendine bulaştığı, bu hastalığın hiçbir testte çıkmamasıyla beraber doktorlara, hastaneye vs güvensizliktir. Sonuçtan bir türlü ikna olmamalarının öncelikli sebebi güvensizlik ve kuşkudur.
Obsesif Kompulsif Bozuklukta ilaç danışmalığının etkisi azdır, ilaç danışmalığında okb’nin geçici bir süre yumuşama gösterdiği ilaç kesildikten sonra ise belirtiler aynı şiddetle geri döndüğü görülmüştür. Obsesif kompulsif bozukluk psikodinamik psikoterapi tekniğiyle çoğunlukla iyileşebilen bir hastalıktır.
Hıv fobisi yaşayan kişiler yıllarca testi yaptırmaya devam edebilir, bir süre sonra kendiliğinden geçme olasılığı da vardır. Kendiliğinden geçtiğinde çoğunlukla bu takıntı başka bir takıntıyla yer değiştirir. Örneğin hıv fobisi gider yerine el yıkama ya da temizlik takıntısı gelebilir. Psikoterapi ile bu takıntının nedeni temeli araştırılır. Psikoterapide amaç takıntının temelindeki duyguyu bulup onu iyileştirmektir.
Bu takıntıya sahip kişilerde hastalık ilerledikçe cinsel konularda problem yaşama ihtimalleri oldukça fazladır. Çevrelerinden uzaklaşırlar, yalnızlık, anlamsızlık, amaçsızlık, değersizlik gibi duyguları olur. Gün içinde zihinlerine gelen aynı düşüncelerden yorulup intihar etmeyi bile düşünebilirler.
Bakırköy Psikolog | Psikoterapist - Aile Danışmanı Gülcem Yıldırım; kişilik bozuklukları, emdr, eft, bireysel psikoterapi alanlarında çalışan, Ataköy Psikolog, Bahçelievler Psikolog adreslerinde de hizmet vermektedir.
Kişilik bozukluğu kişinin çevreye uyumunu, günlük işlevselliğini bozan, kendinde gerilim- kaygı hali oluşturup, içinde yaşanılan kültürün beklentilerinden sapma gösteren, süreklilik taşıyan bir hal alması durumunda bahsedilen bedensel, düşünsel ve ruhsal özelliklerdir....
EMDR, Türkçe açılımıyla Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme, güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır. Bugüne kadar her yaştan yaklaşık 2 milyon kişinin farklı tiplerde psikolojik rahatsızlıklarının başarıyla giderilmesini sağlamıştır.
Bireysel Psikoterapi dediğimiz zaman yetişkin bir bireyin günlük yaşantısını etkileyen, bozan ya da sekteye uğratan her türlü ruhsal sıkıntıdan söz etmek mümkün. Normalliğin tanımı yapılırken hep şu ifade kullanılır, kişinin kendi iç dünyasıyla barışık, sosyal çevresiyle uyumlu bir hayat yaşaması.
Ataköy Psikolog | Psikoterapist - Aile Danışmanı Gülcem Yıldırım, psikoterapi desteği görmek isteyen kişinin hayatında yanlış giden bir şeyler olduğunu fark etmesi ve bununla ilgili değişime açık olmasını bekleriz. Çoğu zaman bireysel danışma için başvuran danışanların arzusu iyi hissetmektir. Bu çok doğal bir istek olmakla beraber danışmanın süreciyle uyuşmaz. Psikoterapiye gelen danışanlar hayatlarında yapacakları her değişiklikten sonra kötü hisseder. Bunun sebebi beynin bir konfor alanı vardır. hep aynı şeyleri yapmak ister, hep aynı yoldan yürümek ister, evde bile hep aynı koltukta oturmak ister. Dolayısıyla kişi psikoterapi sürecinde hayatıyla ilgili yaptığı her değişiklikte kaygı, korku, endişe gibi bilinmezliğin getirdiği doğal duygularla karşılaşır. Bu süreç geçici olmakla beraber kişinin danışmadaki beklentisiyle uyuşmazlık gösterir çoğu zaman.
Psikoterapi odası kişinin zaman zaman canının acıdığı, ağladığı, üzüldüğü, şaşırdığı, farkındalığının arttığı, ilişki kurma yetisinin kuvvetlendiği kendine bakma yeridir. Kişi bu odada kendisiyle tanışır, neyi sevdiğini, hangi durumlarda öfkelendiğini, neyin onu üzdüğünü, aslında kim olduğunu görür. Uzun, keyifli, zorlu, umutlu bir yolculuktur. Bu yolculuğun sonunda ithaki(mutluluklar ülkesi) ülkesi yoktur.
Bahçelievler Psikolog | Psikoterapist - Aile Danışmanı Psikolog Gülcem Yıldırım: Hayat devam ettikçe kötü duygular da devam eder, kayıplar, üzüntüler, öfkeler hepsi devam eder. Psikoterapide kişi bu duygularla nasıl başa çıkacağını öğrenir. Duygularıyla savaşmak yerine onları kabul edip, varolmasını izin verip, onları seyretmeyi öğrenir. Hissettiklerinin anlamını kendi kendine bulmayı öğrenir. Arkadaşım öyle dediği için bu kadar üzüldüm, annem şöyle davrandığı için öfkelendim, bu kadar çok çalıştığım için bunaldım demeyi öğrenir.Psikoterapiden sonra çocukluğunda yaşadığı problemlerle bugün karşılaştığında duygusu daha hafif olur. Çocuklukta üzüntü veren anıların duygusu boşaldıkça kişide hafifleme, genişleme, özgürleşme duyguları olur. Psikoterapi sürecinden sonra eskisi kadar yüksek duyguları olmaz. Eskisi kadar dibe çökmez. Üzüntüsü daha az ve geçici olur. Çocukluğunda yaptığı, iyi hissettiren davranışları bulmak da psikoterapi sürecinin ilerlemesinde kişiye çok katkı sağlar. Çocukluğunuzda yaptığınız, iyi hissettiren davranışları bugün yapmak kişinin iyileşmesini sağlar. Sebebi kişinin kendisiyle bağ kurmasıdır, kendi gerçek kimliğiyle bağ kurması.
Psikoterapi sürecinde bireysel psikoterapi konusunda destek verdiğim ruhsal problemleri şu şekilde sıralayabilirim;
Depresyon, Kayıp ve yas danışmanlığı, fobiler, Travma ve iyileşme, Panik Atak, Obsesif Kompulsif Bozukluk, Bağımlılık, Özgül Fobi, Sosyal Fobi, Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Kişilik Bozuklukları
Online danışma ile olan talep teknolojinin ve internet kullanıcılarının günümüzde hızla artması ile beraber ciddi oranda artış göstermiştir. İnternet kullanımının yaygınlaşması, bütün dünyaya erişimi tek bir tuşa indirgemiştir. Ülkemizde henüz çok yaygın olmasa da, dünyada yaygın olarak kullanılan online danışmanın ükemizde de çok yakın bir gelecekte hızla yaygınlaşacağı kanaatindeyim.
Günümüzde zaman, ulaşım ve yoğun iş şartları nedeniyle pek çok kişi yüz yüze psikoterapi desteği almakta zorlanıyor. Hal böyle olunca psikoterapi desteği almak için online psikoterapiye olan ilgi ve talep gitgide artıyor. Online psikoterapi özellikle; yurt dışında bulunup dil sorunu nedeniyle psikoterapi desteği alamayan kişiler, yoğun iş temposundan dolayı zaman bulamayanlar, içe dönük kişiler, hali hazırda psikoterapi desteği alırken şehir ya da ülke değişikliği yapanlar ve herhangi bir sebepten yüz yüze terapiyi tercih etmeyenler için kurtarıcı bir nitelik taşıyor.
Online Danışma ;internet üzerinden görüntülü ve sesli olarak gerçekleştirilen bir psikoterapi hizmetidir. Online Danışma uygulaması genellikle Skype üzerinden yapılır. Bu psikoterapi seansları için internet bağlantınızın,bilgisayarınızın ya da telefonunuzun olması yeterlidir. Online Danışma sırasında sessiz, rahatsız edilmeyeceğiniz bir ortam olması gerekir.